22 Haziran 2017 Perşembe

DÜŞÜNCE SUÇU

Bayrama bir espri ile girelim dedim. Güncel dokunmaları olan fıkramız ile herkese mutlu bayramlar diliyorum.
Adam her gün papağanını camın önüne bırakır işe öyle gidermiş. Papağan da, akşama kadar yoldan geçenleri izler, söylediklerini dinlermiş.

Bir gün gene papağan camın kenarında dururken aşağıda eylem yapan gençler ' Tek Yol Devrim' diye bağırıyorlarmış..

Ertesi gün sağcı gençler eylem yaparken Papağan ' Tek Yol Devrim' diye bağırmaya başlayınca Sağcılar da evi taşlamışlar, yakıp yıkmışlar.

Adam eve dönünce çok şaşırmış ve olanları komşulardan öğrenmiş. Papağana ayni şeyi bir daha yapmamasını söylemiş.

Bir sonraki gün solcular eylem yaparken papağan sağcılardan duyduğu 'Milliyetçi Hareket Engellenemez' sloganını söylemeye başlamış...


Bu sefer solcular evi taşlamışlar.. Adam eve döndüğü zaman olanları duyunca bu sefer dayanamamış, papağanı kümese atmış...

Kümeste.. Tavuklar:

-Ne oldu lan artizBütün gün öyle orda camda durup etrafa bakmayı biliyordun..?!

Papağan:

-Hadi lan o......lar!...  Ben sizin gibi fuhuştan yatmıyorum.. Düşünce sucundan yatıyorum !

21 Haziran 2017 Çarşamba

LOUİSE EDOUARD DUBUFE

 31.3.1819-11.8.1883 yılları arasında yaşamış ve Fransız ressam Claude Marie Dubufe’un oğludur.
Eserlerinin büyük kısmı Hermitage Museum, Musee d’Orsay, Reunion de Musees Nationaux, Lauren Rogers Museum of Art ve Los Angeles Museum of Art’ta yer almaktadır.







 “Paris Meclisi” en tanınmış eseridir.
Çok sayıda portre çalışması da bulunan ressamın, dönemin seçkin insanlarını ve modasını sergileyen tabloları günümüzün klasik eserleri arasında yer almaktadır.

20 Haziran 2017 Salı

HAZİRAN AYINDA BU KİTABI OKUDUM - 1

 

KİTABIN ADI
Günümüz Diliyle İstanbul’un Sessiz Kitabeleri
KİTABIN YAZARI

Rüknü Özkök

KİTABIN ÇEVİRMENİ
-
KİTABIN YAYINEVİ
T. İş Bankası Kültür Yayınları
KİTABIN BASKI YILI
2016
KİTABIN BASKI SAYISI
2. Baskı   
KİTABIN SAYFA SAYISI
238 syf (Bir dizgi hatası var)
KİTABIN DİZGİ/BASKI KALİTESİ
10/10
KİTABIN YAZIM-DİL KALİTESİ
10/10
KİTABIN EDEBİ/SANATSAL/TARİHSEL DEĞERİ
10/10

 
Çok ilginç ve değerli bir kitap karşınızda.
İstanbul’da yaşayanların, bir kısmının bazısını bildikleri, çoğunun önünden geçtikleri halde incelemeye zaman ve gerek görmedikleri, bazılarını ise sadece dikkatli gözlerin seçebildiği Osmanlı dönemi kültür eserleri karşınızda.
Değerli yazar, bir bakıma eserlerin kitabelerini okuyup çevirilerini verirken aynı zamanda bir anlamda envanter çalışması yaparak bu eserleri bir araya getirmiş. Kitabelerden ilginç hikayeler karşımıza çıkıyor.
Kitapta hem eseri ve kitabenin resmi bulunmakta. Ayrıca kitabelerin Latin harfleriyle Osmanlıca ve Türkçe metinleri verilmekte.
Başta tarih meraklılarının, İstanbul’u sevenlerin mutlaka kitaplıklarında bulundurması gereken çok önemli ve değerli bir eser.


19 Haziran 2017 Pazartesi

OSMANLI TOPLUMUNDA KADIN HAKLARI GELİŞİMİ

Bu konu sadece Türk Dünyasının değil de bütün İslam ülkelerindeki kadın hak ve özgürlükleri ile ilgili olduğu için bu kadar geniş bir şekilde kadın hakları konusunu ele alma zorunluluğunu hissettim. Anladığım kadarı ile bu elektronik posta site ve gruplarındaki okur profili, genellikle kısa yazılara göz atıp geçme eğiliminde olduklarından konunun gerekli ilgiyi görüp görmediğinden emin değilim. Buna rağmen bir ülkenin kalkınmasında en büyük rolün annelerde olduğunu bildiğimden yazı serimize Osmanlı ve İslam toplumunda kadınların verdiği bu mücadeleyi yazmadan bitirmek istemedim.

Kurulduğu andan beri İslam Hukukuna bağlı bir toplumsal yaşam sürdüren Türk toplumunda kadının İslam Peygamberinden 1200 yıl sonraki durumunu bir yazarımızın ( Hıfzı Veldet Velidedeoğlunun) şu sözleri ile özetlemek istiyoruz:
 Eski hukukumuzda nikâh; ‘ Kasden mülk-ü müt’ayı müfid olan bir akittir.’ Diye tanımlanırdı. İslam hukuk bilginlerine göre bunun anlamı: ‘ Kadının menfaati mahsusasına malikiyettir ki bu, nikâhı memnu olmayan kadından erkeğin meşru olarak istifade edebilmesi’ demekti. Böylece evlenme cinsiyetleri ayrı fakat kişilik ve hakları eşit iki insan arasında bir aile birliği kurmak değil, kadının kadınlığından erkeğin meşru bir şekilde yararlanması anlamı taşıyordu. Bu tanım, kadınlık haysiyeti, kadın kişiliği ve kadın hakları bakımından 20. yüzyılın uygar insanlık görüşüne ve idealine uymamaktaydı.

Osmanlı Toplumunda bir erkek birden çok kadınla evlenebilirdi. Bu usul kadınlara ve erkeklere ‘ Tanrı’nın Emri’ olarak anlatılırdı. Erkeğin kadını boşama hakkı sınırsızdı, kadın kocasının ağzından çıkacak bir tek sözle kapı dışarı edilebilirdi. Bir çocuğun anası, babasının ölümünden sonra bile çocuğunun velisi olamazdı. Kadınların miras olayındaki durumu da çok elverişsizdi. Kadın hısımlık durumuna göre erkeğe oranla ancak yarım, dörtte bir, yedide bir veya sekizde bir miras payı alabilirdi. Miras payı açısından kız ve erkek kardeşler arasında eşitsizlik vardı.

 Eski hukukumuzda mahkeme karşısında tanıklık için ancak iki kadın bir erkeğin yerini tutabilirdi. Bununla birlikte dört kadın iki erkeğin yerini tutamazdı, tanıklardan birinin mutlaka erkek olması gerekiyordu. Çünkü Mecellenin 1685. maddesi bunu emrediyordu.” (1)
Eğitim alanında kızlarımıza Mektebi İptidai ( İlk Okul) ve Rüştiyelerde         ( Orta Okul ve benzeri okullarda) öğrenime 1858 yılında müsaade edildi. Meslek okulu olarak ilk önce 1842 yılında Askeri Tıbbiye’ye bağlı “ Ebe Okulu”, daha sonra 1869’da “İnas Sanayi Mektebi” ( Kız Sanat Okulu) ve 1870’te “Dar-ül Malumat” ( Kız Öğretmen Okulu ) açıldı. Böylece Türk kadınının ev dışında okullarda yetiştirildiği ilk meslekler Ebelik ve Öğretmenlik meslekleri oluyordu. İlk Kız Orta Okulu ancak 1908 yılında açılabilmiştir. (2)

1868 yılında “Terakki Gazetesi” , isimlerini açıkça vermeden kadın okuyucularının mektuplarını yayınlayabilmiştir. Bu mektuplarda kadınlar ilk defa kadın haklarından ve seçimden söz etmişlerdir.(3) Yayın tarihi açısından ilk kadın dergisi olarak değerlendirebileceğimiz “ Terakki-i Mukadderat” dergisi, yine Terakki Gazetesi tarafından 1969 yılında “ Mukadderat İçin Gazetedir” alt başlığı ile, haftalık olarak ancak 48 sayı çıkarılabilmişti.(4) Kadınlar bu dergiye gönderdikleri mektuplarda kadın-erkek eşitliğini savunmuşlar, bunun yanında “kadınların eğitilmesi” ile ilgili görüşler ortaya koymuşlardı.(5)
Kadınlarımız seslerini eylemlerden ziyade yayın organları vasıtası ile duyurmayı tercih etmişler ve bu konuda hiç de küçümsenemeyecek bir mücadele içine girmişlerdir. Sahibi bir kadın olan ( Afife Hanım) ve yazı kadrosu tamamen kadınlardan oluşan ilk kadın dergisi “ Şükufezar” 1886 yılında yayınlanmıştır. Önsözünde çıkış amacı şu sözlerle belirtilmekteydi:

Biz ki saçı uzun, aklı kısa diye erkeklerin hande-i istihzasına ( alaylı gülüşlerine) hedef olmuş bir taifeyiz, bunun aksini ispat etmeye çalışacağız. Erkekliği kadınlığa, kadınlığı erkekliğe tercih etmeyerek; şahrah-i say-u amelde ( çalışmanın doğru yolunda) mümkün olduğu kadar payendaz-ı sebat olacağız. (ayaklarımızın üstünde durmağa çalışacağız) (6)

1 Ağustos 1895’te başyazarı ve kadro elemanlarının büyük bir kısmı kadınlardan oluşan  “Hanımlara Mahsus Gazete” yayın hayatına girmiş ve özellikle “yeni nesilleri yetiştirmedeki büyük rolü nedeni ile “kadınların da geliştirilmesinin gereği” vurgulanmıştır. Bu gazetenin yazı kadrosu çoğunlukla asker- bürokrat aydın kesimin eşleri veya kızlarıdır. Fatma Aliye ve Emine Semiye ( Tarihçi Cevdet Paşanın kızlarıdır.) Şair Nigar Bint-i Osman ( Harp Okulu Müdürü Osman Paşanın kızıdır), Şair Leyla Saz ( Hekim İsmail Paşanın kızı), Fatma Fahrünnisa ( Ahmet Vefik Paşanın torunu), Fatma Kevser (Erkan-ı harp Feriki-Korgeneral Abdi Paşanın kızı), Hamide Hanım ( Abdullah Hamit Beyin kızı), Gülistan İsmet ( Binbaşı Bağdatlı Mehmet Tevfik Beyin kızıydı). Bu hanımların hepsi de dönemlerinin edebiyat yaşamında belirli bir yere sahiptiler.(7)
1908 yılındaki Meşrutiyet hareketi ile birlikte kadın dergilerinin sayısında da artma olmuş ve kadınlar seslerini yükseltmeğe başlamışlardır. Bunlardan Demet (1908),Mehasin (Güzellikler,1908–1909), Kadın-Selanik ( 1908–1909), Kadın-İstanbul ( 1911–1912), Kadınlar Dünyası ( Savaş dönemi hariç 1913–1921 arası) ve Kadınlık (1913)  en önemli yayınlardı. Mehasin’de daha sonra çok ünlenecek Halide Salih ( Halide Edib Adıvar)’ın iki yazısı vardı.(8)  İttihat ve Terakki eğitimi modernleştirmek için çaba harcarken, kadının sosyal yaşamında da bazı tedbirler almayı gerekli görmüştü. İlk kız liseleri bu devirde açılabildi. Bu dönemde kadın hakları konusundaki en güçlü savaşçılardan biri Halide Edip Hanımdır (1882–1964). İki çocuk annesi Halide Hanım, İkinci Meşrutiyetin ilanından sonra “Tanin” gazetesine devamlı yazılar yazmaya başlamıştı. İlk yazısının başlığı “Çocuklarımız ilk konuşmaya başlayınca onlara Kanuni Esasimizi, hüccet-i hürriyetimizi (hürriyet belgemizi) ezberleteceğiz diyordu. Bir diğer yazısı da Beşiği sallayan el dünyaya hükmeder şeklindeydi ve onun samimiyet ve kararlılığını yansıtıyordu. 1909’da Teali Nisvan ( Kadını Yüceltme) veya “ Müdafaa-i Hukuku Nisvan” (Kadın Haklarını Savunma)  Derneğini kurdu. 1917’de Cemal Paşanın daveti ile Suriye’ye giden Halide Hanım orada Zorunlu Göç’e tabi tutularak bu bölgeye gönderilen Ermeni Muhacirlere destek verdi

1913 yılında Bedra Osman adlı bir hanım ve arkadaşlarının telefon şirketinde çalışma girişimi, Türk kadınlarının ev dışına çıkması ve çalışması fikrinin sembolü olarak büyük yankı uyandırmıştır.(9)

1913 yılında “Müdafaa-i Hukuk-u Nisvan” ( Kadın Haklarını Koruma) Cemiyeti’nin kuruluş programında yer almayan “Seçim Hakkı” talebi, 1921’de hem dernek programında hem de kadınlar dünyasının amaçları arasında yer alıyordu.(10) Seçim hakkı talebi dışında kadınlar Meclis Üyeliği gibi, sosyal ve siyasal yaşamda aktif roller üstlenmek istiyorlardı. Kadınların şu sözleri onların cesaret, özgüven, azim ve kararlılıklarının bir ifadesiydi:

“ Memleketimizde birçok yaralar vardır ki, o yaraları ancak kadınlar tedavi edebilir. Erkekler buna katiyen muktedir değildirler. Hükümetimiz bu gibi yerlerde kadınların önüne dikilen engelleri yıkmalıdır.”(11)

Kadınlarımız yüksek öğretime 1914 yılında, İstanbul Darülfünununa  (Üniversitesine) ek ve İnas Darülfünunu olarak, “Kız Teknik Öğretmen Okulu” adıyla açılan okulla başladılar.(12)

1917 yılında yasa hükmünde geçen bir kararname, “Aile Hukuku Kararnamesi” ile İslam Hukukuna bağlılıkla beraber, “Evlilik” konusuna hükümetin karışması sağlandı. Kadın haklarındaki bu değişiklik oldukça ciddi bir aşama ve ilk büyük hareketti. Evlenmede “ Devlet İzni zorunluluğu” 1917 yılında getirilmiştir. Böylece poligami( Çok kadınla evlilik) nısbi bir sınırlamaya sokulmuş, ikinci kadınla evlenebilmek için birincinin rızasının alınması şartı getirilmiştir. (13)

İşte Atatürk ve Cumhuriyet öncesi Türk Dünyasında kadın hakları mümkün olduğu kadar özetleyerek sunduğumuz bu şekildeydi. Şimdi artık Cumhuriyet döneminde Atatürk ve arkadaşlarının Kadın Hakları konusunda yaptıkları çalışmalarla günümüzde kadın hakları konusunda neler yapılması gerektiği daha iyi anlaşılabilecektir. Analarımızın, kardeşlerimizin, eşlerimiz ve evlatlarımızın bu konuda verecekleri mücadelede daima saflarında bulunmaktan onur duyacağımızı belirterek ulusumuz ve İslam dünyasının kadınlarına uzun demokrasi ve özgürlük yürüyüşlerinde başarılar dileriz.
 
DİPNOTLAR:
(1)                     Hıfzı Veldet Velidedeoğlu: Atatürk İlkeleri ve Türk Kadınının Çilesi, s 34–36 (İzmir–1970)
(2)         Burhan Göksel: Çağlar Boyunca Türk Kadını ve Atatürk, s.140            ( Kültür ve Turizm Bakanlığı, Ankara- 1988)
(3)         Serpil Çakır: Osmanlı Kadın Hareketi, s.23 ( İstanbul–1994)
(4)         Aynı Eser, s.23
(5)         Selim Nüzhet: Türk Gazeteciliği (1831–1931),s.48–49 ( İstanbul–1931)
(6)         Aynur Demirdirek: Osmanlı Kadınlarının Hayat Hakkı Arayışının Bir Hikayesi,s.9 (Ankara-1993)
(7)         Serpil Çakır, s.30
(8)         Aynur Demirdirek,s.9
(9)         Aynı Eser, s.112
(10)     Kadınlar Dünyası, 1 Kanunisani (Ocak) 1921, No.194/1,s.2
(11)     Muhlise Fuad : “Kadınların Temayüzü”, 17 Teşrinisani (Kasım) 1329 (1913), No.118, s.7’den (Serpil Çakır, s.311)
(12)     Burhan Göksel, s.144
(13)     Aynı Eser, s.145          
 
Dr. M. Galip Baysan
-- 

16 Haziran 2017 Cuma

MAYIS AYINDA BU KİTABI OKUDUM - 8

 
KİTABIN ADI
Açık Yapıt (Opera Aperta)
KİTABIN YAZARI

Umberto Eco

KİTABIN ÇEVİRMENİ
Tolga Esmer
KİTABIN YAYINEVİ
Can Yayınları
KİTABIN BASKI YILI
2016
KİTABIN BASKI SAYISI
3. Baskı   
KİTABIN SAYFA SAYISI
343 syf
KİTABIN DİZGİ/BASKI KALİTESİ
10/10
KİTABIN YAZIM-DİL KALİTESİ
10/10
KİTABIN EDEBİ/SANATSAL/TARİHSEL DEĞERİ
10/10


Umberto Eco’nun uzun süredir piyasada bulunmayan Açık Yapıt eserinin yeni baskısı yakınlarda yayınlandı. Dil ve gösterge bilim ustası Eco, 57-59 dönemi çeşitli yayın organlarında çıkan makalelerini gözden geçirerek kitap haline getirip ilk kez 1962 yılında yayınlar. Ülke içinde ve dışında (özellikle Fransa’da) çok ses getiren eleştiriler alır. Kitabını 1967’de tekrar elden geçirir ve bazı (Joyce gibi) yazılarını çıkarıp bazı yazılarına ekler yaparak 2. Baskısı yayınlar.
Elimizdeki yayın 2. Baskının tercümesi. Yazar “açık yapıt” deyiminden, edebiyat ve sanatı diğer kollarında eserin değişik varyasyonlarının yapılabileceği, alternatif eserler verilebilecek eserleri kastetmekte.
Kitabın ne yazık ki ilk yarısındaki yazı tercümeleri oldukça ağır. “Ağır”dan kastım, Eco’nun kullandığı birçok deyim ve akımın Türkçemizdeki karşılıkları ve izahları dipnotlarla yapılmadan verildiğinden yer yer makaleyi anlamak adeta imkansız hale gelmekte.
Eco’nun büyük bir usta olduğu ve özellikle anlatımlarındaki zenginlik ve işlediği konulardaki detayları bir oya gibi işlemesi göz kamaştırıcı. Bu açıkçası iddialı bir yapıt ve okumak zaman, sabır ve dikkat gerektiriyor. Ne yazık ki herkese öneremeyeceğim. Ustanın hayranları elbette okuyacak. Ama sabrınız yoksa hiç elinize almayın.
Yalnız kitabın sonunda yer alan ve (ek) başlığı ile verilen “Bir cennet diliyle estetik ileti oluşturma” yazısı bu güne kadar okuduğum en mükemmel dil bilim yazılarından birisi. Sadece bu yazıyı okumak için kitabı almaya değer.


14 Haziran 2017 Çarşamba

ERİC K. WALLİS

1968 doğumlu Amerikalı ressam, resim sanatının son dönem önemli sanatçılarından birisi. Resim tarzı olarak “Empresyonist Figüratif” tarzı benimseyen ressamın çok sayıda sanat galerisinde resimleri bulunmaktadır
 (İzlenimcilik, olarak Türkçeleştirebileceğimiz Empresyonizm, 19. yüzyılda ortaya çıkmış ve bütün sanat dallarını etkilemiştir. Sanatta dış etkilerin içe yansımasını- içte izler bırakmasını veya bu izlere dayanarak sanat eseri meydana getirilmesini savunan bir sanat akımıdır. Bu akıma, mensup olan sanatçılar, tabiatı gerçekte olduğu gibi, bütün ayrıntılarına bağlı kalarak değil, ancak ondan edinilen intibalar ölçüsünde ve niteliğinde anlatmayı gaye edinmişlerdir. 
Plastik sanatlarda kullanılan figüratif deyimi , soyut anlatımın karşıtı olan, doğada var olan görüntü ve nesneleri konu edinen anlatım biçimidir. Ölü doğa, çıplak, manzara, portre, tarihî resim ve tür resmini içerdiği gibi gerçekçi olmayan ancak gerçek nesneleri kullanan resim türleri için de kullanılır. Resim ve heykel sanatlarında, yalnızca gerçek varlık ve nesnelere gönderme yapan betileri kullanan sanat anlayışı. Soyut yada nonfigüratif sanata karşıt bir yönelimdir.)
Eric, babası Kent R. Wallis ile yedi yaşındayken yağlı boya resim çalışmalarına başlar. Birlikte doğada yürüyüş ve trekking yaparken doğa sahneleri konusunda uzmanlaşır. Genç yaşta olgun bir resim tekniğine sahip olur.
Okul yıllarında ardı ardına ödüller kazanır. Tarzını empresyonist çizgiye taşır. Renk ve doku üzerinde durur. Caz müziğine ilgisi müzikal yeteneklerini geliştirir. Utah State Üniversitesi’nden müzik bursu kazanır. Yerel bir okulda vurmalı çalgılar konusunda dersler verir. Bir süre sonra tekrar resme döner. Olağanüstü bir figüratif sanatçı olan Adrian Van Suchtelen ile çalışır. Glen Edwards’ın etkisinde empresyonizme yönelir.
 Ressamımız 1992’de resimde BFA (Güzel Sanatlar lisansı) derecesi alır. 
1990’da profesyonel sanat kariyerine başlar. Arizona Scottsdale Sanat Galerisinde uzun dönem sergileri olur.
Resimlerinde kendini bulmaya çalıştı. Manzara çalışmalarının yanı sıra –mecazi anlamda- ruhsal huzurunu devam ettirebilmek için yaşamını resme adar.
 Resimleri giderek genişleyen bir izleyici kitlesine ulaşıyor.
Değerli ressamın eserleri Gaithersburg Maryland'daki Doğu Meets West gösteri merkezi, Richland Washington'daki Tri-Cities Art Show’da , Prescott Arizona'daki Phippen Müzesi Sanat Fuarı ve Scottsdale Arizona'daki Güzel Sanatlar Kutlamalarında yer almaya devam ediyor.  
Sanatçının kişisel sergilerinin sayısı 20’yi aşmış durumda.

12 Haziran 2017 Pazartesi

FEVZİ’NİN YERİ – DATÇA

Datça’daki tek gecemizde, akşam yemeğini balık mezeleri olarak düşündük. Datça’da bulunan sahil lokantalarının hemen tamamında çok zengin meze tabakları bulunuyor. Ancak balık yemeği tercih ettiğiniz takdirde mezeleri fazla tadamamanız olasılığı var. Ya da mezeyi çok alırsanız arkasından gelecek balığının tadını alamayacağınız gibi belki de bitiremeyeceksiniz.
Bu nedenle biz, balığı tercih etmeyip daha fazla meze tatmayı tercih ettik. Sahildeki restoranlar yerine bir sokak arkada kalan ancak, personelinin ifadesine göre ünlerini meze ile sağladıklarını, ancak müşterinin tercih etmesi halinde balık verdiklerini, bu nedenle balığı ancak müşteri talep ettiğinde sipariş ettiklerini belirten ve oldukça tanınmış olduğunu öğrendiğimiz “Fevzi’nin Yeri”ni seçtik.
Oldukça salaş bir ortama sahip ancak mevsim nedeniyle oldukça boş olduğundan son derece iyi ve özenli servis hizmeti aldığımız restoranda tattıklarımızı not ettiğim isimleriyle veriyorum.
             (CEVİZLİ ZEYTİN - ACILI BADEM EZME - SARIMSAKLI TULUM)
                                                     (KAYA KORUĞU - RADİKA)
                                                       (MENENGİÇ - ARAP SAÇI)
                                                                 (BALIK ÇORBASI)
                                                   (ASMA YAPRAĞINDA SARDALYA)
                                                              (SÜBYE GÜVEÇ)
                                                          (ŞARAP SOSLU MİDYE)
                                                                 (FENER BALIĞI)
                                                          (KİREMİTTE AHTAPOT)

9 Haziran 2017 Cuma

MAYIS AYINDA BU KİTABI OKUDUM - 7

 
KİTABIN ADI
Bizans Savaş Sanatı (The Byzantine art of war)
KİTABIN YAZARI

Michael J. Decker

KİTABIN ÇEVİRMENİ
A Tuncer Büyükonat
KİTABIN YAYINEVİ
Doruk Yayıncılık
KİTABIN BASKI YILI
2016
KİTABIN BASKI SAYISI
1. Baskı   
KİTABIN SAYFA SAYISI
306 syf
KİTABIN DİZGİ/BASKI KALİTESİ
9,5/10 (İki dizgi hatası var)
KİTABIN YAZIM-DİL KALİTESİ
10/10
KİTABIN EDEBİ/SANATSAL/TARİHSEL DEĞERİ
10/10

 
Merkezde Anadolu olmak üzere Akdeniz bölgesinin çok büyük bir kısmında yaklaşık 10 asırdan fazla hüküm süren Bizans, Roma kökeninden güç alsa da bunca sene elindeki topraklarda hakimiyeti elinde bulundurmak için çoğuz zaman güçlü ordular bulundurdu. Siyaseti de çoğu kez mücadelede bir silah olarak kullanmasına karşın ordusuz ve savaşsız hakimiyet sağlayamayacağından ordu ve savaş her zaman önemli oldu.
“Mancınık” ve “rum ateşi” gibi ilginç silahları savaşta ilk kez kullanan Bizans’ın savaş sanatı özel bir ilgiyi hak ediyor.
Uzman yazar kitabını; “Tarihe Genel Bakış”, “Liderlik”, “Organizasyon, Askere alma, eğiti”, “Teçhizat ve Lojistik”, “Strateji ve Taktikler”, “Bizans ordusu savaşta” ve “Bizans Savaş sanatı” gibi ana başlıklarda toplanan kitap meraklısı için kesinlikle okunmaya değer…


7 Haziran 2017 Çarşamba

WALTER ERNST WEBSTER

İngiltere’de Manchester kentinde 1877 yılında doğan sanatçı “The Royal College” ve “The Royal Academy Schools”u bitirdi.
 Figür ve portre ressamı olarak tanınmaktadır. Eserleri başta “The Royal Academy“, “Royal Institute of Painters in Oils”, “Royal Institute of Paints in Watercolours”, “Fine Art Society Paris”, “The collections of Oldham Art Gallery and Museum”, “Paisley Museum and Art Gallery” olmak üzere bir çok önemli galerilerde ve kişisel koleksiyonlarda bulunmaktadır.
 Londra’da yaşayan ressam 1959’da yaşamını yitirdi.
Eserlerinde yalın güzelliğin yanında döneminin moda kıyafet ve günlük yaşam dekorlarını başarıyla yansıtan ressam eserlerinin önemli bir kısmında dekor ve arka planı bilinçli olarak ihmal ederek izleyenin tüm dikkati merkez figürde toplamasını sağlar.