30 Aralık 2016 Cuma

KALEMEGDAN – BELGRAD KALESİ

Kalemegdan (Sırpça: Калемегдан), Belgrad’da kale alanı ve park, şehre ait bir alandır. Belgrad'ın Eski Şehir (Стари Град) bölümünde yer alıyor. “Kale” ve “Meydan” olarak tamamen Türkçe kelimelerden oluşan isim, Osmanlı döneminden bu yana aynı biçimde Sırpçaya geçmiş kullanılagelmekte.
Tren istasyonu tarafından geldiğinizde tramvay ile 5 durak mesafede olan kalemegdan şehrin yüksekçe bir bölümünde Sava ve Tuna nehirlerinin birleştiği bir noktada bulunmakta. Tam karşısında ise “Büyük savaş Adası” yer alıyor.

FRANSA ŞÜKRAN ANITI

Fransa’nın 1. Dünya savaşı sırasında Sırbistan’a yaptığı destekler ve dostluk anısına 1930 yılında Fransa’ya Şükran Anıtı (Monument of Gratitude to France) Kalemeydan Parkı içinde dikilmiş. Anıtın merkezinde elinde kılıç tutan kadın figürü savaş sırasında Sırplara destek veren Fransa’yı betimlemekte. Heykel kaidesinde iki adet kabartma bulunmakta. “Çocuklu Kadın” Sorbonne’nun eğitime verdiği desteği ve “Savaşçılar” da 1. Dünya Savaşı sırasında görev yapmış Fransız ve Sırp askerleri betimliyormuş.
Sırplar uzunca bir süre Frankofon kalmışlar ve Sırbistan’ın en popüler yabancı dili de Fransızca imiş. Bosna savaşı sırasında Fransız medyası Sırp karşıtı propaganda yapınca ve ardından NATO’nun bombalaması ile Fransa ile olan dostluğu bitiren, bardağı taşıran son damla olmuş.
Bütün bu olaylar sonucu bir süre Kalemegdan Parkı içinde bulunan heykel siyah bir kumaş ile örtülmüş ve “Artık var olmayan Fransa’nın sonsuz zaferi” yazan bir tabela heykelin önüne konmuş. Bu durum çok uzun sürmemiş ve 2000 yılında kurulan hükümet ile Sırbistan – Fransa ilişkileri tekrar iyileşerek heykel orjinal görüntüsüne geri dönmüş.

Kalemgdan, aynı zamanda kentin ilk yerleşim yeri kabul edilmekte. İlk yerleşim Mö 3. Yüzyılda Kelt Scordisci kabilesine ait. Roma hakimiyetine girdikten sonra şehrin adı “Singidunum” olur. Kent Roma döneminde Barbar Avrupa ile Roma ülkesinin sınırı kabul edilir. Kenti korumak için “IV Flaviae” lejyonu yerleştirilir. Attila’nın mezarının da kalenin altında olduğuna dair bir efsane bulunmakta. Roma İS 476’da ikiye ayrılınca kent bu kez Doğu ve Batının sınırı olur.
535 yılında Justinianus döneminde kale onarım görür. 7. Yüzyıldan itibaren slav kabileleri yerleşmeye başlar. 878 yılında Bulgarlar ilk kez kente “Beyaz şehir” anlamına gelen “Beograd” ismini verirler. Kale ve şehir 1521 yılında Sultan Süleyman döneminde fethedilir. Daha önce 1456 yılında Fatih Sultan Mehmet, kaleyi kuşatırsa da fethedemez. (Fatih’in tek savaş yenilgisi budur)
Kale, yaklaşık 53 hektarlık bir alana yayılmış durumda. Hemen karşısında şehrin en ünlü dinlenme ve alışveriş caddelerinden “Knez Mihailova” bulunuyor. (Bu caddenin isim babası, 1867 yılında Sultan Abdül Aziz’in fermanı okunarak, Prens Mihailov'a şehrin anahtarlarını teslim almış. Belgrad dışında, Šabac, Smederevo, Kladovska, gibi 7 şehrin anahtarlarının alınmasıyla  ilgili yapılan bir anıt Kalemgdan’ın hemen girişinde yer alıyor.)
1521’de kent ve kale Osmanlı egemenliğine girince kent halkının tümü İstanbul’un Belgrad ormanı bölgesine sürülür. “Belgrad ormanları” isminin kaynağı olay budur.

 İSTANBUL KAPISI – STAMBOL KAPIJA

İstanbul (Stambol) Kapısı İstanbul’a uzanan yoldan ötürü bu adı almış. 1750 yılında inşa edilmiş.

Yan siperler ile demir kaplamaya sahip ve çift kapı ile güçlendirilmiş. Türklerin Sırbistan’ı kontrol ettiği dönemin kapanışında şehrin anahtarları Knez Mihailov’a bu kapı önünde teslim edilmiş. 

Kalemegdanın hemen her yeri Osmanlı izleri taşımaya devam ediyor. Kapı isimlerinden kalan yapılara kadar. Kalenin girişinde yer alan hendeklerde zamanında da su bulunmadığı, kuşatma durumunda içinde saman yakılarak kalenin korunmasına çalışılmış.




Kalenin içinde birden fazla müze bulunmakta. Bizim sayabildiklerimiz “Askeri Müze”, “Doğa Müzesi” ve “İşkence Aletleri Müzesi” askeri müzenin bir çok malzemesi surlar arasında sergileniyor. Doğa müzesine ait bir çok dinozor heykeli de aralarda bulunuyor. Ayrıca bir de basketbol sahası yer alıyor.

ASKERİ MÜZE

Belgrad Kalesi’nin hendekleri arasına sıkışmış bu müze, eski Yugoslavya’nın askeri tarihinin tüm detaylarını gözler önüne seriyor. Osmanlılar tarafından inşa edilen İstanbul Kapısı’nın hemen önünden başlayan açık hava kısmında I. Dünya Savaşı’ndan kalma yüzlerce tank ve buna benzer değişik ağır silahlar sergileniyor. Askeri Müzesi’nin içine girmedik ama Kosova Kurtuluş Ordusu’na ait yakalanan silahlar, bombalar ve füzeler, nadir bulunan silahlar ve 1999 yılında vurulan Amerika’nın görünmez savaş uçağına ait parçalar varmış.





 SAHAT KAPIJA - SAAT KULE

DAMAT ALİ PAŞA TÜRBESİ

Kale içerisinde aynı zamanda meşhur Mora Fatihi olarak bilinen Damat Ali Paşa’nın da türbesi yer alıyor. Damat Ali Paşa 1716 yılında Petrovaradin muharebesinde şehit düşüyor ve ardından bu topraklara defnediliyor ve türbesi de Belgrad Kalesi’nin içerisinde yer alıyor. Kalede Mora Fatihi’nin türbesi hemen dikkat çekiyor. Osmanlı’nın en önemli devlet adamlarından birisi olan Damat Ali Paşa 5 Ağustos 1716 tarihinde Avusturya ordusuna karşı şehit düştü. Aynı türbede Damat Ali Paşa’nın yanısıra, Tepedelenli Selim Paşa ve Çeşmeli Hasan Paşa’nın da naaşları bulunmaktadır.
Türbenin kapısının üstünde Sırpça “TÜRBE” kelimesi ve eski Türkçe olarak:
“1716 sene-i miladiyesinde Petervaradin Muharebesinde şehiden vefat eden Mora 2. fatihi Damad Ali Paşa’nın ve türbesinde medfun Tepedelenli Selim ve Hasan Paşaların ruhuna fatiha 1938” ibareleri vardır.


PAŞA KONAĞI

Kelenin içinde muhteşem bir yapıya sahip olan, bizden bir parça olan Paşa Konağı bulunuyor. Osmanlı mimarisi oluşu ile hemen dikkat çekiyor ve Paşa Konağı olarak isimlendiriliyor. Paşa Konağı denilmesinin nedeni de Belgrad’ı yöneten bir çok paşanın burada yaşamasından imiş.
















SOKOLLU MEHMET PAŞA EVİ

Kalenin içinde şimdi de Sokullu Mehmet Paşa’nın (Mehmed-paša Sokolović, ya da gerçek adıyla Bayo Sokoloviç) anısının bulunduğu noktada  çeşme ve aynı zamanda bir dut ağacı bulunuyor. Bu dut ağacına ve çeşmeye Sokullu Mehmet Paşa’nın adı verilmiş. 16. yy’ın ikinci yarısında kendisi tarafından yapılan bu çeşme Osmanlı dönemine dair oldukça nadir bir eser olarak günümüze kadar korunmuş. 2006 yılında yapılan restorasyon çalışmaları sonucunda çeşme kullanıma tekrar açılmış. Ancak gittiğimizde belki de mevsim sebebiyle çalışmıyordu.