13 Temmuz 2016 Çarşamba

ÇAĞDAŞ UYGARLIĞIN KUZEY AMERİKA SOYKIRIMLARI

Kuzey Amerika'daki soykırımlar 19.yy sonlarına kadar devam etti ve kıtanın yerli halkı hemen hemen tamamen yok edildi.  Bazı vestern filmlerinde adeta ezberlediğimiz Kızılderililerin ve daha sonrada Afrika kökenli Zencilerin Beyazlar olarak tanımladığımız Avrupalı göçmenlerle mücadeleleri çok hüzün vericidir. Bu gün, özellikle yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızı bilinçlendirmek için, bu büyük felaketi ele almak istiyoruz.
 “1588 yılındaki “Yenilmez Armada” bozgunundan önce Hawkins ve Drake gibi (İng.) korsanları, İspanyol sömürgelerinden gelen altını taşıyan kalyonlara saldırmaktadırlar. Keşiflerin büyük tarihçisi Richard Naklayt, Amerika’nın doğu kıyısında, İspanyol deniz yollarına karşı üs görevi yapacak kalelerin kurulmasını tavsiye eder. Sir Humphrey Gilbert Kraliçe (Elizabeth)’den “Diğer Hristiyan kralların eline geçmemiş kâfir ülkeleri işgal etmek için bir ayrıcalık belgesi elde eder. Savaşa yönelik kaygıların yanında, dinde rol oynayacak ve Hristiyan olmayanların Hıristiyanlaştırılması”[1] en önemli amaç olacaktır.
Şimdi okyanusun öbür tarafına geçirilen Afrikalılarla, Amerikan yerlilerinin durumunu gözden geçirebiliriz. Latin Amerika’da insanlar arasındaki ilişkiler çok karmaşıktır, sonraki yıllarda olumlu-olumsuz değişikliklere uğramıştır. Karışma sırasında “Irk” kavramının ne derece önde tutulduğunu aşağıdaki örnekler gösterebilir.[2]
Kuzey Amerika’daki durum böyle gelişmedi. Beyazlar kendilerini doğuştan farklı ve ayrıcalıklı gördüler. Yerliler ve Afrikalılarla birleşmediler, karışmadılar ve onların yüzyıllarca ikinci, üçüncü sınıf (yurttaş bile değil) topluluklar olarak kalmalarını sağladılar. Anglosaksonların ırk kavramındaki bu katı tutumu, diğer bütün sömürgelerde de hassasiyetle takip edilecektir.
Avrupa’da Aydınlanma Çağı ile birlikte köylü ve Burjuva sınıflarının durumu tartışılırken bazı düşünürler “kölelik” kavramına da karşı çıkarlar. Montesquiea, Esprit des lois (Kanunların Ruhu) adlı eserinde bu konuda şu görüşlere yer veriyor: “Siyah kölelere iade edilen yeni tarım alanları sağlamaları için, Amerika halklarının kökünü kazımış olan, Avrupa halkları eğer köleleri çalıştırmasalardı, şeker onlar için çok pahalıya gelecekti. Kısacası elde edilenler baştan sona kadar siyahların sayesinde elde edilmiştir. Onlar, o kadar fazla ezilmişlerdir ki, neredeyse acımak ve üzülmek imkânsızdır. Ne yazık ki, çok bilge bir varlık olan Tanrı’nın, simsiyah gövdeye bir ruh, özellikle iyi bir ruh yerleştirdiği de düşünülemez.”[3]
 “1860 yıllarına doğru sadece 5,5 Milyon beyazın yaşadığı 11 eyalette 4 Milyon zenci yaşıyordu. Kölelik günlük yaşamın ayrılmaz bir parçası olmuş ve yaşama öyle sıkı bağlarla bağlanmıştı ki onu değiştirmek hemen hemen imkânsızdı. Güneyli beyazlar, zencileri azat etmenin sadece siyasi değil, aynı zamanda ekonomik bir kaos yaratacağından korkuyorlardı. Köleliğe büyük bir ekonomik yatırım yapmışlardı. Her müzayede 1.000 dolardan 1.500 dolara kadar, hatta bazen daha fazla gelir sağlıyordu”[4]
Güney Carolina’da, Charleston’daki Eski Köle Pazarı Müzesinde şöyle bir ilan görülmüştür: “Aralarında bebek ve çocukların da bulunduğu, pirinç, pamuk ve zahire işleme konularında yetiştirilmiş 89 zenci, 1860 yılının, Şubat ayının altıncı günü, öğleden evvel saat 11’de satılacaktır. (Ödemenin) Üçte biri peşin, kalanı (tercihe göre) bir, iki veya üç yılda ödenebilir”[5]
1860 sayımına göre Güneyli çiftçiler arasında, ondan fazla köleye sahip olan çiftlik sahiplerinin sayısı 1.516.000 idi. Bunun dışında kalan 383.637 kişi mevcuttu.[6]
ABD İç Savaşı Anayasa’nın ünlü XIII. Değişiklik önergesiyle sonuçlandı. Bu önerge “ABD’nin hiçbir bölgesinde, suçu gerektiğince kesinlik kazanmış suçlular haricinde hiçbir kimse, köle veya zorunlu işçi olarak çalıştırılamaz”[7]
İç savaştan sonra, Güney eyaletlerinde kurulan rejimler, savaştan önceki duruma benzemeye başladı. Kölelik kaldırıldı ama Güneydeki her eyalet özgürlüğe kavuşturulan siyahların hak ve ayrıcalıklarını düzenleyen “Siyah yasalarını” kabul etti. Eyaletten eyalete değişen bu yasalar, siyahları ikinci sınıf ve bağımlı yurttaşlar olarak kabul ediyordu. Siyahların toprak edinme hakları sınırlanmıştı; silah taşıyamıyorlardı ve işledikleri suçlardan ötürü zorunlu çalışmaya zorlanabiliyorlardı. Güney’deki rejimler siyahların haklarını korumaya istekli olmadıklarını göstermişti. Memphis (Mayıs 1866) ve New Orleans (Temmuz 1866) ayaklanmalarında siyahlar acımasızca öldürüldüler.[8]
 Zencilerin oy kullanma hakkının tanınmasını zorunlu kılan Reconstruction act’ın (2 Mart 1867’de) kabul edilmesi; oy kullanma hakkının uygulanmasında her türlü ırk ayrımını yasaklayan 15. değişiklik önergesinin kabulüne (1869)  karşı çıkan radikaller.... Plantasyon sahipleri gizli dernekler kurdular. Beyaz Kamelya Şövalyeleri ve Ku Klux Klan gibi dernek üyeleri zencileri ve zenci sempatizanı beyazları yıldırmak için terör, tehdit ve linç gibi olaylara başvurmaya başladılar.[9]
Grant, 1868’de ABD’nin 18. Başkanı seçilir. Bu dönemde kölelik sona ermiş olsa da siyahların sorunu hala devam etmektedir. Yasama gücünün zorlamasına rağmen, beyazlar, dört milyondan fazla zenci toplumuna eşitlik verilmesini reddederler. (Yüzyıl sonunda siyahların sayısı on milyona çıkacaktır.) 1877’de olağanüstü hal sona erip, son federal birliklerde çekilince, Güney eyalet hükümetleri ve yasama kurulları, zencileri siyasal yaşamdan uzaklaştırmanın yolunu bulmuşlardır. “Büyükbaba” hükmü denen, yasa hükmü (Oy hakkının, 1860’ta oy verenlerin soyundan gelenlere tanınması), seçim sınamaları (okumayı, yazmayı, Anayasanın bir maddesini doğru olarak yorumlamayı bilmek) gibi bahanelerle zenci çoğunluğu oy verme hakkından yoksun bırakılırlar. Okullarda, trenlerde, kiliselerde, lokantalarda vb. sistemli bir “Irk Ayrımı” uygulanır. Teröre, linçe, kısa yoldan idamlara başvurulur. Üyeleri kefenler giyip, zencileri dehşete düşüren gizli dernekler medeni haklarda kuramsal eşitliği bir düş’e dönüştürürler. Bu arada Kuzeylilerde olana bitene göz yumar.[10]
Görüldüğü gibi zenci-beyaz eşitliğini önlemeyi başaran yazılı olan kanunlar değil, yazılı olmayan kanunlar, örgütsel kaba kuvvet, şiddet, terör ve cinayet işlemekten çekinmeyen insanların koyduğu kanunlardır. Psikolojik ve cinai baskı altında kurulan bir düzenin mimarı gizli örgütlerdir. Özellikle Ku Klux Klan örgütü en öndedir.
Ku Klux Klan: ABD’de siyahlara yönelik şiddet eylemlerinin bilinen terör örgütü. İç savaştan hemen sonra kurulan birinci Ku Klux Klan Örgütü 1870’lerde ortadan kalkmış, ikincisi ise günümüze değin varlığını sürdürmüştür.
Birinci örgüt 1866’da Pulaski (Tennessee)’de eski konfederasyon (Güney) askerleri tarafından bir dayanışma örgütü olarak kuruldu. Örgüt kısa bir süre içinde Güneyli beyazların yeniden inşa (reconstruction) dönemindeki uygulamalara karşı yürüttükleri direniş eylemlerinin bir aracı oldu. Örgüt üyeleri azat edilmiş siyahlara şiddet ve baskı uygulayarak beyazların üstünlüğünü sağlamaya çalışıyorlardı. 1867’de Louisiana’da Knights of The White Camelia (Beyaz Kamelya Şövalyeleri) adlı benzer nitelikte bir başka örgüt daha kuruldu. Üyeler hem korku salmak, hem de kimliklerini federal birliklerden saklamak için giysiler ve kukuletalar giyerlerdi. Başlıca eylemleri gece baskınları düzenlemek ve azat edilmiş siyahları ve onları savunan beyazları kırbaçlayarak öldürmekti.
Birinci Klan örgütü 1868-1870’de gücü’nün doruğuna erişmişti. Kuzey Caroline, Tennesse ve Georgia'da siyahların ikinci sınıf yurttaş olarak kabul edildiği beyaz yönetimlerin yeniden kurulmasında bu örgütün etkinlikleri önemli rol oynadı. Amacına ulaşması sonucunda da ortadan kalktı.
Yirminci yüzyılda kurulan ikinci Klan örgütü 1920’lerde gücünün doruğuna ulaştı, üye sayısını dört milyonun üzerine çıkardı. Simge olarak “yanan bir haç’ı” benimseyen yeni klan üyeleri; uzun, beyaz giysileriyle ülkenin her yanında yürüyüşler, gösteriler düzenliyor, geceleri de haç yakma eylemlerine katılıyorlardı. 1929 büyük bunalım sırasında üye sayısı hızla düşen örgütün son kalıntıları 1944’te dağıtıldı. Sonraki yirmi yıl zarfından hareketsiz kalan örgüt, 1960’larda 1964 tarihli Medeni Haklar Yasası’nın Güney eyaletlerinde uygulanmasını sağlamaya yönelik eylemlerle tepki olarak yeniden ortaya çıktı ve Güney eyaletlerinde çok sayıda bombalama, kırbaçlama ve öldürme eylemlerine girişti. (Bu günlerden birinde, 1961 yılının Ekim ayı içinde Washington’da siyahların arabasına binmemiz menedilmişti, aynı renkteki beyazların otobüsüne binebiliyorduk). Başkan Lydon B. Johnson yaptığı bir televizyon konuşmasında; Alabama medeni haklar savunucusu beyaz bir kadının öldürülmesiyle ilgili olarak dört Klan üyesinin tutuklandığını bildirerek örgütü kamu önünde mahkum edince, örgüt bundan sonraki yıllarda Güney eyaletleri dâhil bütün ülkede siyahlara karşı hoşgörünün yaygınlaşması üzerine gücünü iyice yitirdi ve eridi bitti.[11]
Kızılderililere gelince, “1860’da büyük ovalar ve Rocky Mountains (Kayalık Dağlar) henüz uçsuz bucaksız boş alanlardır. Sömürgeciler, yalnızca Kaliforniya, Oregon ve Washington eyaletine gitmişlerdir. Yerli kabileler (Siular, Çeyenler, Apaçiler, Uteler, Karaayaklar vb.) ve bizon sürüleri yaylalardaki sert iklimli kuru otlaklarda dolaşmayı sürdürmektedirler.
1869’dan sonra batı’nın sunduğu topraklar göçmenlere açılır. Önce sığır sürüleri getirilir, 1875’ten itibaren bu geniş bölgelerde tarım da gelişir. Rocky Mountains’de altın, gümüş ve bakır madenleri bulununca halkın hücumları başlar ve ard arda eyaletler oluşur. Nevada, Nebraska, Colorado, Kuzey Dakota, Güney Dakota, Utah, Oklahama.. Tüm bu adlar, yerli adlarıdır ama artık yerliler yoktur. Topraklarının ellerinden alındığını gören ve yerleşik tarımcılığa dönüşmeleri mümkün olmayan avcı ve göçebe kabileler, gelişmiş silahlara sahip beyazlara karşı ilkel silahlarıyla mücadeleye çalışır ve zamanla eriyip yok olurlar.[12]
1883’ten önce kıtayı baştanbaşa geçen dört kara ve demiryolunun yapılması ve 30.000 km’lik suyolunun gerekli araç ve gereçle donatılması, ABD’nin iç nüfus yayılımını hızlandırdı. Bu gelişmeler üzerine soykırımdan kurtulabilen birkaç Kızılderili kabile Oklahama’da kamp bölgelerine yerleştirilerek[13] yok olmaktan kurtulabildiler. 1967 yılı sayımına göre ABD’nin nüfusu 200.000.000 kadardır. Bu nüfusun sadece %10’unu zenciler, Asyalılar ve Kızılderili yerliler teşkil eder.[14]
Amerika ve Afrika’da Avrupa uluslarının tavır ve davranışlarını, yönetimlerini, insani veya ticari davranışları hakkında genel bir fikre sahip olduktan sonra şimdi de diğer yöredeki davranışlarına kısaca göz atmak istiyoruz.
“1870-1880 arasında ekonomik, dinsel ve askeri nedenlerle istilâlar hızlanmıştır. Sömürge sisteminin yayılmasında İngiliz ve Fransızların (özellikle deniz) gücü önemli rol oynamıştır. Fransızlar Afrika ve Hindiçini bölgesinde etkinliğini arttırırken, İngilizler Afrika’da, adalarda ve deniz yolları üzerinde faaliyetlerini yoğunlaştırmışlardır. Öte yandan Fransız ya da Belçikalı Katolikler, İngiliz Protestanlar, Avrupa’da Hıristiyanlığın zayıflaması karşısında Afrika ve Asyayı (tabi bu meyanda Osmanlı Halklarını) Hıristiyanlaştırmak için hummalı bir yarışa girerler.”[15]
Bu faaliyetlerin sonucunda daha 1875 yılında Afrika’nın yalnızca %10’u Avrupalılar’ın elinde iken, 1902’de bu oran inanılmaz bir şekilde büyümüş ve %90’ı bulmuştur. Bu toprakların önemli bir kısmı Osmanlı İmparatorluğu’nun Kuzey Afrika’daki (Sudan, Mısır, Tunus, daha önce Cezayir ve on yıl sonra Trablusgarp) eyaletleridir. Osmanlı Devleti anlaşmalı bir şekilde müşkül duruma düşürülmüş, daha önceki bölümlerde temas ettiğimiz gibi, bazen haberli, bazen de habersiz elde edilmiştir.
Dr. M. Galip BAYSAN

DİPNOTLAR:
[1] Türk ve Dünya Tarihi,  Cilt - 4, s.1176.
[2] Kölelik, a.g.e., s.86-87.
[3] Aynı Eser, s.90.
[4] Robert Paul Jordan, The Civil War, s.18 (National Geographic Society, Washington, D.C., Forth Printing - 1978).
[5] Aynı Eser, s.18.
[6] Aynı Eser, s.11.
[7] Kölelik, s.100.
[8] Ana Britanica, Cilt-2, s.148 (Hürriyet Anay Yayıncılık A.Ş. ve Encyclopedia Brittanica inc. İşbirliği ile).
[9] Büyük Larousse Ansiklopedisi, Cilt-I, s.518 (Grand Dictionnaire Encyclopedique Larousse (EDEL), Milliyet Gazetecilik, İstanbul –1992).
[10] Türk ve Dünya Tarihi, Cilt 6, s.1815.
[11] Ana Britannica, Cilt 19, s.406.
[12] Türk ve Dünya Tarihi, Cilt 6, s.1815.
[13] Büyük Larousse, Cilt-1, s.518.
[14] Meydan Larousse, Büyük Lügat ve Ansiklopedisi, İkinci Cilt, s.430 (Sabah Yayınları).
[15] Türk ve Dünya Tarihi, Cilt 6, s.1803

2 yorum:

  1. Merhaba Mehmet Bey,

    Kölelik.. 1789 Fransız Devrimi'nin düşünürleri köleliğe karşı değillerdi.Voltaire ve Motesquieu köle ticaretini eleştirmedikleri gibi iyimser bakıyorlardı. Mesela Voltaire der ki; "Kendisini başkalarının kurtarmasını bekleyen kişiler yalnızca kölelerdir."Dolayısıyla Batı'nın zenginliğinde kölelerin alınteri vardır. Hatta Mezopotamya'daki tarım işçileri bile Afrikalı kara derililerdir. Hatta Hz. İsa'da köle idi. Romalıların Hz. İsa'yı çarmıha germesi Hz. İsa'nın köleliğe karşı olmasından değil midir? Dahası Köle düzenine sahip Romalılara karşı savaşarak ölen Spartaküs bile köleleri özgürleştiremedi. Dolayısıyla kölelik düzeni Batılıların ruhuna ve genlerine işlemiş...

    Dolayısıyla Atilla İlhan'ın bu noktada dikkat çeken bir sözünü izninizle paylaşmak isterim: "Batı bugün geçmişini çok özlüyor.." O sebeple Batı'nın köle düzenini yeniden hayata geçirmeyi planladığını bugün dünyada ve özellikle coğrafyamızda yaşanılanlarla görüyoruz...

    Saygılarımla...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. -Bildiğim kadarı ile- tüm dinlerde ve 18. yüzyıl Amerikan ve Fransız özgürlük hareketlerinde kölelik meşru kabul edilmiş. Köleliği yasaklamaya zorlayan bir anlamda geçen yüzyılda uygarlığın geldiği son noktada işçi hareketlerinin yükselmesi, insanca yaşamak için uygun ücret, uygun çalışma koşulları konusundaki isyanlar oldu. Egemen (feodal + burjuva + emperyalist ) erkek zayıf köle erkeği ve kadını her zaman kölesi olarak gördü, görmeye devam ediyor. elbette uygun koşullarda neden gene bu düzen hortlamasın?
      Sevgilerimle.

      Sil