30 Aralık 2013 Pazartesi

KASIM AYINDA BU KİTABI OKUDUM - 3


KİTABIN ADI
Kırım – Son Haçlı Seferi (Crimea – The Last Crusade)
KİTABIN YAZARI
Orlando Figes
KİTABIN ÇEVİRMENİ
Nurettin Elhüseyni
KİTABIN YAYINEVİ
Yapı Kredi Yayınları
KİTABIN BASKI YILI
2012
KİTABIN BASKI SAYISI
1. Baskı
KİTABIN SAYFA SAYISI
493 sayfa
KİTABIN DİZGİ/BASKI KALİTESİ
10/10
KİTABIN YAZIM-DİL KALİTESİ
10/10 
KİTABIN EDEBİ/SANATSAL/TARİHSEL DEĞERİ
10/10 


Kırım Savaşı, pek çok özelliği ile benzeri olmayan bir savaştır. Savaşın sonundaki neticeleri itibariyle de geleceğe iz bırakan bir özelliğe sahiptir.

Savaşın Osmanlı ve devleti ve Türkler bakımından özelliği, bu savaşta ilk ve son kez Osmanlı devleti, İngiltere ve Fransa ile ittifak kurarak Çarlık Rusya’sına karşı savaşmıştır. İngiltere ve Fransa geçmişte sürekli olarak Rusya ile ittifak ederek Osmanlı’yı parçalama ve yok etme yönünden birlikte hareket etmişse de bu savaş ile ilk kez Rusya’nın İstanbul’u ve Anadolu’yu tek başına ele geçireceğinden korkarak bu müttefiklerine savaş açmışlardır. Rusya, bu savaş öncesinde ilk kez, Balkanlar’ı tek başına düzenlemeye kalkışmış ve bu uğurda İngiltere ve Fransa ile savaşı göze almıştır.

Bu savaş ile, orduların savaş düzeninin yetersizliği fark edilmiş ve çok daha farklı yapılanmalara geçilme zorunluluğu batılı devletlerle fark edilmiştir. İlk kez bu savaş dolayısıyla, yaralanan askerlerin sağaltımı konusunda ciddi tıbbi adımlar atılmış, ameliyat teknikleri değiştirilmiş ve kadın hemşirlerin önemi kavranmıştır. Rusya açısından bu savaş ile ilk kez “Anayurdun tehlike altına girmesi” olgusu yaşanmış ve Rus milliyetçiliği öne fırlamıştır. Benim bulabildiğim son ayrıntı ise bu savaşla, ordu ile cepheye giden ve cephe gerisinde ticaret yapan sivillerin cephede bulunduğu son savaş olmuş bundan sonra lojistik sorunlar ordular tarafından çözülmeye başlanmıştır.

İşte bu , her yönüyle ilginç savaş, yazar tarafından çok okunur kitap havasında akıcı bir dille ve pek çok eski mektup anı ve bildiriye dayanılarak adeta o koşullar canlandırılmış. Tarih sevmeyenlerin bile okumaktan hoşlanacağı çok güzel ve kalıcı bir kitap ortaya çıkmış.
Orlando Figes is Professor of History at Birkbeck College, University of London. Born in London in 1959, he graduated with a Double-Starred First from Cambridge University, where he was a Lecturer in History and Fellow of Trinity College from 1984 to 1999. He is the author of many books on Russian history, including A People's Tragedy: The Russian Revolution, 1891-1924, which in 1997 received the Wolfson Prize, the NCR Book Award, the W.H. Smith Literary Award, the Longman/History Today Book Prize and the Los Angeles Times Book Prize. Natasha's Dance: A Cultural History of Russia(2002) was short-listed for the Samuel Johnson Prize and the Duff Cooper Prize. The Whisperers: Private Life in Stalin's Russia(2007), which is featured here. Crimea: The Last Crusade(2010) and Just Send Me Word: A True Story of Love and Survival in the Gulag (2012). His agent is Rogers, Coleridge and White. His books have been translated into more than twenty languages. A list of his foreign publishers is available here. He is a regular contributor to the New York Review of Books.

27 Aralık 2013 Cuma

FLAMENKO VE SEVİLLA

Sevilla kenti aynı zamanda Flamenko konusunda İspanya’nın merkezi sayılıyor. “Sevillano” adı verilen önemli ve yerel bir dansları da varmış. Kent merkezinde adım başında gösteri ilanları ya da elden dağıtılan Flamenko broşürlerine rastlayabilirsiniz. El broşürleri ile bilet almaya gidildiğinde bilet fiyatında indirim yapılıyor.
Biz, aldığımız el broşürü ile katedralin hemen karşısındaki sokak içindeki “Auditoro Alvarez Quintero” (C/ Alvarez Quintero no:48 41001 Sevilla) gösterisini seçtik. 18 Euro’luk biletleri 15.00 Euro üzerinden satın aldık. Bir saatlik gösteri, bir şarkıcı bir gitarist ve bir dansçıdan oluşuyordu. Gösterinin son 5 dakikasında fotoğraf çekim izni verdiler. Gösteri gerçekten izlenmeye değerdi. Daha önce Madrid gezimde de bir Flamenko gösterisini paylaşmıştım.
Flamenko gösterileri “Tablaos” ve “Flamenko show” olarak iki kategoride yapılıyor. Tablaos gösterileri akşam yemeği eşliğinde ya da bir içki eşliğinde yapılan gösteriler. Yine de ciddi gösteri seçimlerini dikkatli yapmak gerekiyor. Yolu Sevilla’ya düşecek dostlar için “Tablaos” ve “Flamenko show” için en kaliteli organizasyonların bir listesini veriyorum. Keyifli gezmeler.


TABLAOS GRUPLAR:

Los Gallos Tablao Flamenco
Location: Plaza Santa Cruz, 11
Dates: Every night (20:00; 22:30)
Reservations: flamencotickets.com


Tablao El Arenal
Location: Calle Rodo, 7
Dates: Every night (20:00; 22:00)
Reservations: flamencotickets.com


El Palacio Andaluz
Location: María Auxiliadora, 18-B
Dates: Every night (19:00; 21:30)
Reservations: flamencotickets.com


El Patio Sevillano
Location: Paseo Cristobal Colon, 11A
Dates: Every night (19:00; 21:30)
Reservations: flamencotickets.com


Flamenco in Sevilla de Opera
Location: Calle Pastor y Landero 8 (Arenal Market)
Dates: Tuesday and Thursday (19:00; 21:30)
Reservations: flamencotickets.com


Escencia Vinos & Arte
Location: Calle del Real 20 - Salteras (Province of Seville)
Dates: Most weekend nights (19:00; 21:30)
Reservations: Book this show.


FLAMENKO SHOW:


Auditorio Alvarez Quintero
Location: Calle Alvarez Quintero, 48
Dates: Every night (21:00)
Reservations: flamencotickets.com


Museo del Baile Flamenco (Museum of Flamenco Dance)
Location: Calle Manuel Rojas Marcos, 3
Dates: Every night (19:00 weekdays; 19:30 weekends)
Reservations: flamencotickets.com


Casa de la Memoria
Location: Calle Cuna, 6 (New Location)
Dates: Every night

26 Aralık 2013 Perşembe

İSPANYA MEYDANI Plaza de España (Sevilla)

Katedral ve Alcazar Sarayı’nın bulunduğu meydandaki tramvay durağından iki durak ötede yer alan “İspanya Meydaı” Maria Luisa parkı içinde bulunmakta.
Yapının mimarı Aníbal González. Gozalez’in oluşturduğu yapı 1920’lerin Art Deco tarzında. Tamamlanması 1929’u bulmuş.
Halen binalarda değişik devlet kurumları bulunuyor. Meydan geçmiş tarihinde bir çok film çekimine mekanlık yapmış. 1962’de “Arabistanlı Lawrens” daha sonra 1999’da “Yıldız savaşları 1” 2002’de “Yıldız savaşları 2” 2012 ‘de “Diktatör” filmi gibi.
  Parkın diğer kesimleriyle birlikte görsel bir şölen niteliğinde olan meydanda İspanya devletinin vilayetlerinin her birisi için, kuzeyden güneye döner şekilde seramikten köşeler düzenlenmiş.
Sevilla’ya yolunuz düştüğünde kesinlikle uğranması gereken noktalardan birisi. Güzel seyirler dilerim.





















25 Aralık 2013 Çarşamba

KASIM AYINDA BU KİTABI OKUDUM - 2

KİTABIN ADI
Osmanlı Belgelerinde Ermenilerin Sevk ve İskanı
KİTABIN YAZARI
Proje Yöneticisi: Do. Dr. Yusuf Sarınay
KİTABIN ÇEVİRMENİ
-
KİTABIN YAYINEVİ
T.C. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü
KİTABIN BASKI YILI
2007
KİTABIN BASKI SAYISI
1. Baskı
KİTABIN SAYFA SAYISI
525 sayfa, Osmanlıca ekleriyle toplam 1163 sayfa
KİTABIN DİZGİ/BASKI KALİTESİ
10/10
KİTABIN YAZIM-DİL KALİTESİ
10/10 
KİTABIN EDEBİ/SANATSAL/TARİHSEL DEĞERİ
10/10 




“Millet-i Sadıka” (Sadık millet)dan “Ermeni Gailesi”ne dönüşen olaylar zinciri 1870’lerde başlayıp 1915’e ulaştı. İngiltere, Fransa ve Çarlık Rusya’sının 200-300 yıl süren kaşımalarından sonra “yaratılan” milletlerle önce Osmanlı, sonra Türkiye Cumhuriyeti yıpratılmaya devam ediliyor.

Güdümle başlatılan olaylarla sokulan nifaklar, Osmanlı’nın son dönemlerinde ve özellikle 1. Dünya Savaşı’nın başlamasıyla alevlendi. Osmanlı’nın “hasta adam” tabiriyle ve artık yıkılacağı günün geldiği zehabına kapılan Ermeniler, açık biçimde saldırıya geçtiler. İstanbul’da bombala eylemleri ve neredeyse tüm Anadolu sathına yayılan çetecilik ve tedhiş sonucu binlerce Türk insanı vahşice öldürüldü. Özellikle doğu cephesinde, Rus saldırısını kolaylaştırmak amacıyla şiddetin artırılması ve hatta Anadolu’da yaşayan Ermenilerin sınırı geçerek Çarlık Ordusu’na katılmaları ve Anadolu işgalinde yol gösterici ve öncü birlik olarak, özellikle Van’ın işgali ve süren katliamlar, devleti sonuç alıcı bir karar vermeye yöneltti.

Vatanın müdafaası için özellikle ve ağırlıklı olarak Doğu Anadolu vilayetleri olmak üzere. Batıda da çetecilik yapıp huzursuzluk çıkaran Ermeni gruplarının, nispeten savaş dışı bölge olan, Halep’in güneyi ile Şam ve Bağdat arasındaki topraklara “tehcir” edilmeleri konusunda yasa çıkarıldı. Batının ve Ermenilerin israrla “soykırım” naraları attıkları uygulamaların ne denli –zamanın koşulları dikkate alınması kaydıyla- dikkatli ve devlet ciddiyeti ile uygulandığına ilişkin Osmanlı devlet belgelerin tercümeleri bu kitapta yer alıyor. Bugün, “soykırım” suçu için en önemli koşullardan birisi sayılan “niyet”in olmadığının en büyük delilleri söz konusu arşiv belgeleridir.

Tehcirin tüm devlet sathında uygulanmadığı, öksüz ve yetim çocukların kesinlikle tehcir dışında tutulduğu, kurum ve yurtlarda barındırıldığı, 1918’den sonra büyük bir dikkatle araştırılarak ya ailelerine ya da cemaat liderlerine teslim edildikleri, kocasız kadınların kesinlikle tehcir dışı bırakıldığı, devlet görevlisi ya da demiryollarından görevli Ermeni personelin tüm aileleriyle birlikte tehcir dışında bırakıldığı, yol, konaklama ve gidilen yerde iaşe, güvenlik ve iş dağıtımları konusunda titizlik gösterildiğine ve dönüşlerinde evlerine kadar yolculuk olanaklarının sağlandığını 1922’de Osmanlı’nın son günlerine kadar dönüş organizasyonlarıyla ilgilenildiğinin açık belgeleri bu kitapta yer alıyor.

Bilgi en büyük silahımızdır. Türk halkının geçmişinden utanacağı hiçbir şey yoktur. Alnımız ve zihnimiz açıktır. Türk halkı o dönemin (1870-1920) 50 yıllık zaman dilimi içerisinde çok büyük yıkımlar yaşadı. Milyona varan Balkan göçmeni acılar, kırımlar içerisinde –yarısından çoğu hayatını kaybederek- Anadolu’ya göç etti. Galiçya’dan Yemen çöllerine kadar milyonlarca Mehmet, neyin uğruna savaştığını irdelemeden hayatını kaybetti. Kalanlar sadece “Vatan Sağolsun” dedi. Anadolu, Ermeni ve Rum, Yunan katliamlarından milyonlara varan evladını dere kenarlarında, köy meydanlarında, yol kıyılarında, kesilerek, yakılarak, tecavüz edilerek, parçalanarak yitirdi. Sesimizi duyan olmadı. Yaramızı saran olmadı. Her şeye rağmen kalktık ayağa, eskisinden daha güçlü olarak. O yüzden olmadık olaylara, yapılmadık eylemlere verecek hesabımız yok.

Onurlu ve güçlü Türk milletinin evlatları olarak geçmişimizden utanmıyor ve “adeta konuşan” belgelerimizle hodri meydan diyoruz…

24 Aralık 2013 Salı

ATATÜRK NE ZAMAN ÖLÜR?

Atatürk, Konya ziyaretlerinden birinde kendisine armağan edilen konakta halkla bir akşam yemeğindedir. Yemekte bazı Konya milletvekilleri de vardır. Sofrada bulunanlar, Milli Mücadele anılarını anlatmaktaydı. Halkıyla birlikte olan Atatürk çok neşeliydi. Bu güzel söyleşi, tam doruk noktasındayken Konya milletvekili Refik Koraltan söz alıp Atatürk’e hitaben onu öven uzun bir söylevde bulunur.
Her şeyi yapan sensin, bütün varlığımızı sana borçluyuz. Sen olmasaydın, başka hiç kimse hiçbir şey yapamazdı, bundan sonra da yapamaz. Allah seni başımızdan eksik etmesin…” diyor Koraltan.

Bu sözler, Atatürk’ün neşesini kaçırmaya yetmişti. Konuşmadan sıkılıp bunalan Atatürk, konuyu kapatmak isteyerek şu yanıtı verdi:
“Beyefendi! Bütün bu yapılanlar, herkesten evvel büyük Türk Milletinin eseridir. Onun başında bulunmak bahtiyarlığına ermiş bulunan bizler ise ancak onun şuurlu fedakârlığı sayesinde ve fikir ve iman birliği içinde müşterek vazife görmüş, öylece başarı kazanmış insanlarız; hakikat bundan ibarettir.”

Alkolün etkisiyle coşmuş olan Koraltan konuşmasını sürdürdü:

Paşam, bu kadar yüksek tevazua tahammülümüz yoktur.”

Bu sözlere iyice sinirlenen Atatürk, sesini yükselterek yanıt verdi Refik Bey’e:
“Efendim, müsaade buyurunuz. Ortada tevazu filan yok. Gerçeğin ifadesi vardır. Zatıâlinize bir şeyi hatırlatacağım. Elbette dikkat etmişsinizdir, ben önümüze çıkan meseleler hakkında her zaman uzun uzadıya konuşur, istişarelerde bulunurum. Herkesi söyletir ve dinlerim. İtiraf edeyim ki, konuşulacak meselelerin hal şekilleri hakkında açık bir fikre sahip olmadan müzakerelere girdiğim çok olmuştur. Bu konularda; ancak arkadaşlarımı, yani sizleri dinledikten sonradır ki kanaate varmışımdır. Binaenaleyh uygulamada olduğu gibi verilen kararlarda da hepinizin hissesi vardır, bunu bilesiniz.”

Atatürk bu sözleri söyledikten sonra biraz susup düşünerek konuşmasını sürdürür:

Şimdi mevzuun asıl ince noktasına geliyorum. Beyefendi; içeride ve dışarıda şahsıma karşı suikastlar tertip edilmesinin sebep ve hikmeti nedir, hiç düşündünüz mü? Bu tertiplerin peşinde koşanların benimle şahsi bir alıp verecekleri mi vardır? Hayır! İntikam hırsıyla mı hareket ediyorlardır? O da değil. O halde neden beni ortadan kaldırmak istiyorlar?
Cevap vereyim. Çünkü devrimci Türkiye Cumhuriyeti’nin benimle var olduğunu, ben gidince yıkılacağını, bu suretle haince emellerine kavuşacaklarını vehmediyorlar da ondan. Sizin sözlerinizin de onların sakat muhakemesine uygun olduğunu bilmem fark ediyor musunuz?
Çok rica ederim Beyefendi, eğer samimi iseniz bu fikri kafanızdan çıkarınız; hatta böyle düşünenlere rastlarsanız, onlara da aynı şeyi ihtar ediniz. Herkes milli vazife sorumluluğunu bilmeli ve memleket meseleleri üzerinde o zihniyetle düşünüp çalışmayı alışkanlık edinmelidi
r.”

diyen Atatürk sofradakilere dönerek sözlerini şöyle sürdürdü:

“Efendiler! Size şunu söyleyeyim ki, devrimci Türkiye Cumhuriyeti’ni benim şahsımla var olduğunu zannedenler çok aldanıyorlar. Türkiye Cumhuriyeti, her manası ile büyük Türk Milletinin öz ve aziz malıdır. Kıymetli evlatlarının elinde daima yükselecek, ebediyen payidar olacaktır. Şimdi rica ederim artık şu bahsi kapayalım, bir daha da tekrar etmeyelim. "

(Hasan Rıza Soyak, Atatürk’ten Hatıralar, Yapı Kredi Yayınları, sf. 55-56)”

Atatürk’e sınırsız övgülerde bulunan Refik Koraltan daha sonra Demokrat Parti’yi kuracak olan dört kişiden biridir. DP döneminde TBMM başkanlığı yapmış, Menderes döneminde Atatürk devrimlerinin ortadan kaldırışında partili arkadaşlarıyla pay sahibi olmuştur.

Atatürk, olağanüstü sezgisiyle Koraltan’ın siyasal çizgisini de yukarıdaki konuşmasında fark etmiştir.

Dünyada hiçbir varlığın bedeni sonsuza dek yaşayamaz. 10 Kasım 1938, Atatürk’ün bedenen aramızdan ayrıldığı gündür. Arkasında örnek alınacak devrimler, eşi benzeri bulunmayan bir cumhuriyet bırakarak ölümsüzlüğe erişti. Atatürk’ün yapıtlarını koruyacak olan Türk Ulusu’dur. Onun devrimlerini koruyamamak, düşüncelerini savunamamak, devrimciliğini sürdürememek durumundaysak bugün bu suç, ulus olarak hepimizindir.

Onun Anıtkabir’de rahat uymasını istiyorsak ulusumuzun gücüne güvenerek tam bağımsız Türkiye’yi yeniden kurmalıyız.

Yurdun dört bir tarafında her şeyiyle yaşayan, dünya üniversitelerinde adına kürsüler kurulan, birçok ülkenin kentlerinde heykelleri dikilen Atatürk’ü Türkiye’den, dünyadan söküp atmak olanaklı mıdır?

Atatürk ne zaman mı ölür?

Ne zaman ki bu topraklar üzerinde ocaklar tütmez; türküler susar; al yıldızlı bayraklar iner; tufanlar kopup yıldırımlar düşer; Türk adı, insan nesli yok olur; işte, o zaman Atatürk ölür.
Ölümsüzlüğüyle her an içimizde, yurdun dört bir yanında yaşayan Gazi Mustafa Kemal



Adil Hacıömeroğlu

23 Aralık 2013 Pazartesi

KASIM AYINDA BU KİTABI OKUDUM - 1

 
KİTABIN ADI
Ötekiler
KİTABIN YAZARI
Tuncay Özkan
KİTABIN ÇEVİRMENİ
-
KİTABIN YAYINEVİ
Kırmızıkedi Yayınları
KİTABIN BASKI YILI
2013
KİTABIN BASKI SAYISI
1. Baskı
KİTABIN SAYFA SAYISI
171 sayfa
KİTABIN DİZGİ/BASKI KALİTESİ
10/10
KİTABIN YAZIM-DİL KALİTESİ
10/10 
KİTABIN EDEBİ/SANATSAL/TARİHSEL DEĞERİ
8/10 


Ötekiler, Tuncay Özkan’dan bir roman. Ya da kendi deyişiyle Silivri’de tanıdığı Hüseyin Yanç’ın hayat hikayesinden bir kesit. Romanda gerçek kişilerin bir kısmının isimleri zorunlu sebeplerle değiştirilmiş.

Kod adı Rızgar, doğuda yetiştiği ortamın etkisiyle önce sol fraksiyon örgütlerde çalışmaya ve çatışmaya başlar. Yakalanıp cezaevine düşmesinden sonrasında toplu firar gerçekleştirip kaçanların etkisiyle PKK’ya girer. Uzun yıllar PKK saflarındadır. İç bünyedeki bölünme sırasında teslim olmayı düşünür. Sorgusu ve cezaevi yaşamından sonra askere alınır. Bu kez geçmişi ve yöreyi iyi bilmesi sebebiyle ordunun keşif öncüsü olarak PKK’ya karşı savaşır. Askerliğin bitiminde kendisine doğru bir hayat tarzı belirlemek için İstanbul’a gelir, evlenir, çocuk sahibi olur ve bir gün patronunun kendisini ihbarıyla kendini Silivri’de Ergenekon kazanında bulur.

Olaylar bambaşka bir dünyayı anlatıyor. “Yaşamayan bilmez” derler hani. Fırtınalı bir yaşam ve bu döngünün dışına çıkmak isteyen fakat başaramayan yüzlercesi gibi bir hayat. İnanın ya da inanmayın, istediğiniz gözle ya da düşünceyle okuyun, galiba böyle hayatlar var… Ötesi size kalmış.

20 Aralık 2013 Cuma

ALCAZAR SARAYI - Reales Alcázares de Sevilla -2

Alcazar Sarayındaki gezimizin ikinci bölümünde ağırlıklı olarak seramik sergisi ve bahçe kısmı var. İyi seyirler dilerim.