21 Kasım 2012 Çarşamba

ENTRİKACININ KOMPLOSU - ERMENİ SORUNU

Bitlis ve Van’da Rus Konsolosu olarak görev yapan General Mayevski, 1912 yılında, Moskova’ya gönderdiği raporda, Ermeni sorununu tarihsel süreç içerisinde ortaya çıkışını ve Ruslar ile Avrupa devletleri arasındaki çatışmaları, gelişmeleri ayrıntılı biçimde irdeler:

Ermeni meselesi son yüzyıl içerisinde Doğu’da meydana gelen olaylar dizisiyle ilgili olduğundan bunu kendi başına ayrı bir mesele gibi incelemek doğru değildir. Bu mesele birçok tarihi olayların ve Türkiye’nin içişleri durumlarıyla Rusya da içinde olmak üzere Batı Düveli Muazzama’sının (Büyük Devletlerin) Türkiye ile olan ilişkilerinin sonucudur.
Ermeni meselesinde yalnız hükümetle eşkıya arasındaki çatışmanın ayrıntılarından söz etmek, çeşitli yörelerdeki olayların hikâyesini yazıp sonuçta esas meselenin neden ibaret olduğunu göstermeyip yalnız genel görünüşüyle yeni hikâyeyle kalmak demektir.
Rusya’nın Avrupa’da Tuna havzasına, Anadolu’da Erzurum dolayına ve daha içerilere sarkması Avrupa’yı telaşa düşürdü. Türkiye’yi yalnız başına Rusya’nın yutuvermesi korkusu meydana çıktı.
Yalnız Osmanlı Asya’sındaki Rus sınırının ilerlemesi değil, Boğazlar meselesine Rusya’nın el atması Batı Avrupa’yı rahatsız etti.
Boğazların Rusya eline geçmesi Batı Avrupa hükümetleri için pek çok acıklı sonuçlar getireceğinden Viyana Kongresi’nden (1815) beri bu meselenin Rusya’nın görüşlerine göre çözülmemesi sebepleri Avrupa’ca amaç edinilmiştir.

… 1877–78 Seferi Rusları zayıf düşürmek için bir Avrupa dolabı idi; fakat sonuçta Türkiye zayıf düştü. Rusya’nın bir eli demek olan Bulgar prensliğinin ortaya çıkmasına Avrupa göz yumdu. Fakat Avrupa genel dengesi için Türkiye’nin kuvvetli kalması gerekmekteydi, sonuçta hudut (sınır), Avrupa’nın isteği yolunda sınırlandırıldı.
1890 Yılında, Türkiye hakkındaki Avrupa bakış açısı birden bire değişti. Osmanlı Devleti’nin devamının korunması politikası, tam tersine bu hükümeti yavaş yavaş yok etme ve ortadan kaldırma politikasına dönüştü.
… 1895 Yılında Türkiye’nin taksimi (bölüşme) projesi tamamlanır ve Bab-ı Âli Avrupa himayesinden yoksun kalır.”

General Mayevski, Avrupa devletlerinin asıl amacını da ortaya koyar:

“… Oysa bunların hepsi Türkiye’nin göz kamaştıran mirasına hissedar görünmek gayesine yöneliktir. Hıristiyanları himaye etmek (korumak), insanlık ve yasaları savunmak bunların hepsi sıkılmamak için birer maskedir. Ermenilerin gerçekten şiddetli, yoksulluğa düşmeleri Avrupa’nın umurunda bile değildir. Ermeniler parlak nutuklarla galeyana gelip de bir daha ayaklansalar ve geçen olaylar kadar zarara uğrasalar o meşhur konferans verenlerin sonuçtan en ufak yüzleri kızarmaz.”
Bu çerçevede Ermeni sorununu, tarih bilimi açısından “DOĞU SORUNU” içinde değerlendirmek gereklidir.

Aslında Ermeni sorunu olarak adlandırılan olgu, sömürgeci, yayılmacı güçlerin yüzyıllardır uyguladığı böl-parçala-yönet politikalarına özgü bir örnek olarak tarih sahnesinde yer bulur.
Sömürgeci güçler; yüzyıllardır bir arada yaşayan aynı coğrafyayı paylaşan, benzer kültürel kaynaklardan beslenen insanların, etniksel, dinsel, mezhepsel ayrılıklarını kullanarak bu toplulukları birbirlerine karşı kışkırtmış, bölmüşlerdir. Yaşananlardan sömürgeci güçler beslenip semirilirken, bölünen, parçalanan, kırılan, kırdırılan sömürülen topluluklar zayıf düşmüşler ve çok büyük acılar, kayıplar yaşamışlardır.
Bu bağlamda, kesin tarihsel bir gerçektir ki, 19. Yüzyıldan başlayan süreç içerisinde “Ermeni Sorunu”, emperyalist devletlerin Osmanlı Devletini parçalama politikasının bir aracı olarak sürekli gündemde tutulmuştur. Diğer bir deyişle, Sömürgeci güçler, kendileri için yaşamsal önem verdikleri çıkarları uğruna Osmanlı Devleti’ni çökertip, paylaşmak üzere “Ermeni Sorunu”nu ortaya çıkartmışlardır. Bu süreçte azınlıklar devlet kurma yolunda cesaretlendirilerek kışkırtılır, ayaklanmalar çıkartılır. Emperyalistlerle işbirliği yapan Ermeniler de aynı amaçla kullanılmıştır.
Sömürgeciliğe ve yayılmacılığa karşı utku ile sonuçlanan ve tüm dünyaya örnek olan Türk Ulusal Kurtuluş ve Bağımsızlık Savaşı’nı da, anılan sürecin devamında soykırım olgusu gibi gösterme ve benimsetme çabaları, emperyalist görüşün son zamanlardaki diğer bir amacı olarak dünya kamuoyu önüne taşınıyor. Doğal olarak, yayılmacı ve sömürgeci bakış açısı, tarihsel olguları emperyalist görüş çerçevesinde değerlendirerek kendini haklı gösterecek propagandasını yaratıyor, yayıyor ve dayatıyor.
Bu anlamda, Emperyalist Tarih Üretim Merkezlerinin ürünü olarak ortaya sürülen “Ermeni Sorunu”, yaşanan gerçekler saptırılarak yalanlar üzerinde yapılanan ve emperyalizmin çıkarları doğrultusunda düzmece olarak kurgulanan yapay, sanal bir sorundur.
Ermeni sorunu çerçevesinde uydurulan sözde “Ermeni soykırımı” savlarını; sömürgecilik, yayılmacılık tarihi ve emperyalizm olgusu içinde değerlendirmek tarih bilinci açısından zorunluluk olduğu gibi bilimsel değerlendirmelere de uygundur.

Köken, soy, din, mezhep ayrımları öne çıkartarak, ayrıştırmalar yaratarak oluşturulan düşmanlaştırmanın yol açacağı çatışma ve savaşların, emperyalistlerin çıkarları ve amaçları uğruna çıkartıldığı ve yüzlerce yıldır uygulanan bir yöntem olduğu, bilimin, tarihin ve yaşamın bize gösterdiği tarihsel bir gerçekliliktir.

Günümüzde de bıkıp usanmadan, bayatlamış bir aş gibi ısıtılıp ısıtılıp gündeme getirilen “Ermeni soykırım” yalanını da aynı kapsamda değerlendirmek de tarih bilimine uygun düşer.

SONUÇ OLARAK; ERMENİ SORUNU, ÖZELLİKLE OSMANLI DEVLETİ’NİN SON PAYLAŞIM DÖNEMLERİNDE EMPERYALİST ÜLKELERİN ÇIKARLARINI GERÇEKLEŞTİRMEK İÇİN YARARLANDIĞI BİR OLGU OLAGELMİŞTİR.

ERMENİ SORUNU - Fethi KARADUMAN
www.ataturkdevrimi.com
TWİTTER: fethikaraduman2

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder