2 Mart 2012 Cuma

GÜRER AYKAL , İstanbul Senfonisi PROVASI VE ATATÜRK ROZETLERİ

Gürer Aykal İstanbul Senfonisi’ni Borusan Orkestrasına çalıştırırken, provaları ben de takip ettim.

Çok ilginç bir olay yaşandı ; Paylaşmak isterim. Gürer hoca çok titizdir. “Hijyen” mertebesinde titizdir müzik konusunda verdiği emek , her provanın her saniyesinde verdiği emek Lütfi Kırdar Kongre Merkezi yan balkonu Orkestraya en hakim olduğum yerdir. Ben genelde oradan dinlerim hep. Genel provadaydık, konserden 4-5 saat kadar önce, (Prova da 18 kamera ile kaydediliyordu. Stresli ve sıkıntılı anlardır.)
Çok kalıcı bir kayıt bırakmak istiyorduk. Hem konseri hem provaları bu yüzden çektik. Konserdeki en ufak bir hata olursa, o hatayı bile provadan telafi etmek için. Dünya ile yarışıyoruz. Şaka değil.
Başladı Genel Prova; Her şey aynı konserdeki gibi, konser kıyafetleri, oturuş düzeni ,her şey, her şey.
Sadece bizim bildiğimiz bir “konser” var asıl konserden saatler önce, asıl konserde olabilecek ufak hataları telafi etmek uğruna Gürer Hoca “Nostalji” bölümüne 6 defa başladı. Her seferinde küçük bir detay yüzünden memnun kalmıyordu. Sonra “Tarikat”, sonra “Sultan Ahmet Camii” sonra “Hoş giyimli genç kızlar adalar vapurunda” bölümleri, her biri için 30-40 dakika uğraştı genel provada. En küçük hatayı duyuyordu. Eserin bestecisi, onu en iyi tanıyan benim bile duymadığım hataları duyuyordu. Her şey mükemmel gidiyordu.
“Haydarpaşa” bölümünün provaları tam başlamadan Gürer hoca durdu,uzun bir müddet Orkestrayı süzmeye başladı, yanındaki Viyola grup şefi Efdal Altun’a dedi ki;
Benim Atatürk rozetim seninkinden daha parlak!

 Sonra yine uzunca bir sessizlik Konuşmaya devam etti;

“Çocuklar, nerede sizin Atatürk rozetleriniz?” Provada niye takmadınız? Siz takmazsanız kim takacak? TV çekiyor evladım taksanıza? Bakın, bakın, burada Atatürk sayesinde yetişmiş çocuğun eserini çalıyorsunuz! Takın şu rozeti evladım , utanmayın, hadi, hadi, korkmayın, takın!”
Hoşumuza gitti balkondan seyrederken. Dostlarımla birbirimize bakıp göz kırptık. Sonra daha alçak sesle tam önünde kudüm çalan Aykut Köselerli’ye
Beni artık Silivri’de ziyaret edersin evladım” demiş, biz onu balkondan duymadık.
Sonra sinirlendi bir anda;
Yakanıza Atatürk batmıyordur inşallah! O rozet batıyorsa, Atatürk’ten rahatsızsanız, benimle sorununuz olur ona göre! Beşinci bölüm! Haydarpaşa! Çalın!!”
Ve Orkestra mum gibi çalmaya başladı.
Göz yaşartıcıydı. O an ben de düşündüm,
rozet-rozet” “rozet nerede?” diye.
Bilmiyorum geçmişimizi mi savunacağız geleceğimizi mi? İkisini birden! En ufak sataşmaya artık cevaplar veriyoruz. Bir kişiydik, 3 olduk 10 olduk 100 olduk, bir milyon olduk 20 milyon olduk. Pisliğe izin vermeyeceğiz. Kirlenmeye!!
İzin vermeyeceğiz yavşaklığın gülünç galibiyetine.
Bazen bazı yazılarımı yazarken, yalan suçlamaları, haksızlıklarıyanıtlarken, nefesim daralıyor artık. Ne acı bir durumdur kendimizi savunmak zorunda bırakılmamız düşünsenize. Ve “çamur atanlar- takla atanlar-kafadan atanlar- rantçılar- yeteneksizler- bizim sırtımızdan yükselmeye çalışanlar!

Göreceksiniz. Siz göreceksiniz . Belki büyümüş çocuklarız. Ve elimizden oyuncağımız alınmış gibidir belki. Ve belki de o oyuncağın adı “hayat” idi.

Geri alacağım oyuncağımı!!!!


(80'li yıllarda her zaman rozetim yakamda olurdu ama yadırganırdı. Milli bayramlarda takılması gerektiği inancı vardı nedense. Ben kimseye aldırmaz, bildiğimi okurdum.
Şimdi ise Atatürk'çüler arasında rozet takma yarışı var ama minicik rozetten bile korkanlar tarafından engellenmeye çalışılıyorlar.
Onlardan korkan kim? Ben bir dolu rozetin yanı sıra üzerinde canım Atatürk babamın resmi olan kolye, bilezik, yüzük bile takıyorum.)


FAZIL SAY

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder