30 Mart 2010 Salı

KAZAN OTACI KÖYÜ-ÇUBUK KARAGÖL DOĞA YÜRÜYÜŞÜ


Geçen hafta sonu yapacağımız doğa yürüyüşünü, Fuat hocanın rahatsız olması nedeniyle ertelemiştik. Böyle mevsim dönüşümlerinde ister istemez doğal engeller çıkabiliyor.
Geçen haftanın duyurusu da oldukça çekiciydi; “2 ilçe, 3 göl ve 1 yayla” yürüyüşü havalarında güzel olması nedeniyle kaçırılmayacak boyuttaydı. Fuat hocam, Cuma günü yaptığı rezervasyonda katılımcı sayısının 20’nin üzerinde olduğunu belirtince yapacağımız yürüyüşün oldukça kalabalık olacağı anlaşılıyordu. Cumartesi akşamüzeri 40’ ulaşan katılımcı sayısı, Pazar sabahı hareketimiz sırasında 50’yi bulmuştu.
Bu durumda zorunlu olarak aynı rotada 2 farklı yürüyüş gündeme geldi. 1. ve diğerine göre daha sert olan parkur Otacı köyünün hemen girişinde başlayacak, diğer grup ise daha düz parkurdan daha yavaş gideceği için 2,5 kilometre kadar daha ileriden başlayacaktı.
Rehberimiz Ercan beyin, kategorilerin yürüyüş başlarken daha kolay ayrışabilmesi için göz korkutma operasyonu ile zorlu parkurda geride kalanın vurulacağı (!) ültimatomu etkisini gösterdi. Doğa yürüyüşüne yeni başlayacak pek çok katılımcı ve arkadaşlarının grubu, 2. ve daha yumuşak rotayı tercihi ile 1. grubumuz 23 katılımcı ve 2 rehber ile, Kazan ilçesi Otacı köyü çıkışında sert rotamıza girdiğimizde saatimiz yaklaşık 10.30 civarındaydı.
Havanın kuru ve günün ortalama ısısının 19-20 C civarında olması gezimizi çok keyifli başlattı. Yürüyüş güzergahı, bugüne kadar katıldığımız yürüyüşlerin neredeyse en iyisi olması baştaki kalabalık ve düzensiz olma endişelerimizi tamamen giderdi.


Kısa birkaç su molası dışında saat 13.00’e kadar yürümemize rağmen gruptan yemek molası talepleri gelmeyince daha ileride 2. grubun dere kenarında yemek molası verdiği yere kadar yarım saat daha yürüyüp saat 14.00’e doğru molamızı verdik.Rehberimiz Ercan beyin, ocak başında bizzat kızarttığı sucuklarla şenlenen yemek molasından sonra bir uzun dinlenme yapacağımız Yıldırımevci yaylasına doğru yürüyüşümüze devam ettik.
Doğanın uyanışının, eriyen kar sularının oluşturduğu derelerin, bin bir çiçeğin, Ankara çiğdeminin rengarenk görüntüsü eşliğinde yolculumuz sırasında üzücü olayla da karşılaştık. Bir ağacın altında, uzanmış yatar vaziyette ölmüş bir yaban kedisi, canlanan doğanın ortasında bir başına duruyordu. Görünürde herhangi bir yarası yoktu. Yatış biçiminden, aç veya hasta vaziyette yatarken donmuş olabileceğini yorumladık. Doğanın bir renginin böyle solup gitmesi çok üzücü idi. Tesellimiz görünürde bir insan saldırısı olmamasıydı.



Yıldırımevci yaylası çeşme başına ulaştığımızda saat 15.00’e geliyordu. Çimlere uzanıp yarım saat doğayla baş başa kalmak bu gezimizin neredeyse doruk noktasıydı. Yarım saatlik sohbet o derece koyulaştı ki, kalkıp, dönüş rotamıza girmemiz epeyce zor oldu.

Orman içinden Çubuk Karagöl’e doğru inen orman yolu o derece güzel bir iniş eğimindeydi ki son derece zevkli ortamda devam eden yürüyüşümüz, orman yolunda hala erimemiş karlar sebebiyle güzel bir kar yürüyüşüne dönüştü.

Saat 17.00’ye doğru sonlanan yürüyüşümüzün son noktası Çubuk Karagöl, ne yazık ki insanın hızla kirlettiği doğasıyla biraz hüzün vericiydi.
Saat 17.30’a kadar gelmesi gereken aracımızın gecikmesi üzerine gezinin güzelliği coşkusuyla kendiliğinden oluşan bir yola devam kararıyla 2. arabayı beklemeye kalan 21 katılımcı ile ek bir yürüyüş daha başlattık. Kah yoldan kah tarlalar arasından 2,5 kilometre kadar devam eden yürüyüşümüz aracımızın gelmesiyle son buldu. Gün içinde toplam 17 kilometre yaptığımız yolculuğumuz tatlı bir yorgunlukla tam istediğimiz gibi neşeli, bol kahkahalı olarak sonuçlandı.












1 yorum:

  1. resimlere bakınca bende olmak isterdim dedim..
    çok sanslısınız..

    YanıtlaSil